Efsanenin Gölgesinde Vali Yazıcıoğlu’nu Anlamak

...

Vali Recep Yazıcıoğlu, 22 yıl önce bir trafik kazasında hayata veda ettiğinde geride bıraktığı en büyük miras, bir insan değil efsane bir hikâye oldu. Bu hikâye zamanla bir mitolojiye dönüştü. Milletin hafızasına öylesine derin kazınmıştı ki, ondan sonra gelen her valinin önüne görünmez bir hedef koyuldu: “Yeni bir Recep Yazıcıoğlu” olmak.

Kısa süreli de olsa onunla aynı dönemde çalışma fırsatı bulan benim gibiler için ise halkın valilere koyduğu hedef, yalnızca bir ideal değil, bir gerçeklikti. Çünkü Yazıcıoğlu, valilik makamını sadece temsil etmiyor; bir ruh, bir yaklaşım ve idarecilik felsefesi olarak makamı yeniden inşa ediyordu. Onunla birebir ve uzun süreli çalışanlar için halkın koyduğu bu hedef neydi gerçekten bilmiyorum. 

Ardından sayısız köşe yazısı, makale, kitap yayımlandı. Tezler hazırlandı. Ancak son beş yılda bu yayınların sayısı belirgin biçimde azaldı. Doç. Dr. Emre Akcagündüz’ün Yazıcıoğlu’nu kamu yönetimi motivasyonu açısından irdeleyen eseri, onu sosyolojik ve felsefi boyutuyla en doğru okuyan çalışma olmuştur. Bunun dışındaki birçok yazı ise güzelleme sınırında dolaşıyor, hatta bazıları yanlış bilgileri tekrar ederek popüler mitleri besliyor. 

Örneğin; son 5 yılda yazılan köşe yazısının birinde ölümüne neden olan kazada “çaycının kullandığı araç”ta bulunduğu iddiası yer aldı. Ne var ki gerçekte aracı kullanan kişi bir çaycı değil, Ziraat Odası’nın muhasebecisiydi ve kullandığı araç da yabancısı olduğu bir araç değildi. İyi niyetli bir övgü bile gerçeklerin bu kadar kolay eğilip bükülmesini haklı çıkarmıyor. Basit gibi görünen bu yanlışlığın sembolik karşılığı var. 

Yazıcıoğlu’nun vefatından sonra halkın gösterdiği refleks; sokağa çıkan, halkın arasına giren, kendisine elini uzatan her valiye “Yazıcıoğlu gibi vali” deme alışkanlığı. Bu, bir övgü olduğu kadar bir yanılgıyı da içinde barındırıyor. Halk onu anlamadan sevmiş. Çünkü sadece köylere gitmek, sokakta yürümek, halkla konuşmak; Yazıcıoğlu’nun bütününü oluşturan tablonun ancak küçük bir parçası olabilir.  Onu efsane yapan; devlet ile halk arasındaki görünmez duvarı kırabilmesiydi. 

Bugünün valilerinden dünden kalan bir modeli birebir uygulamalarını beklemek ise büyük bir haksızlıktır. O dönemin siyasi ve bürokratik paradigmaları bugünkülerle aynı değil. Yazıcıoğlu üçlü kararname döneminin bürokrasisinde yetişti; bürokrasinin devlet piramidinin en güçlü unsuru olduğu yıllardı.

Tokat’ta (1984), Aydın’da (1989), Erzincan’da (1991) ve nihayet Denizli’de (2003) görev yaptı. Farklı siyasi iktidarlar geldi geçti ama o hep merkezin dikkatinde, halkın ise gönlünde kaldı. Çünkü görev yaptığı üç ilde sergilediği performans, kısa süren Denizli performansı, bürokraside alışılmış kalıpların dışına çıkan cesur bir tavırdı.

Recep Yazıcıoğlu’nu anlamak için sadece onun yaptıklarına değil, toplumun ona neden ihtiyaç duyduğuna da bakmak gerekir. Devlet, halkın gözünde çoğu zaman ağır işleyen, ulaşılması zor bir yapıydı. Yazıcıoğlu bu kabuğu kırdı. Güçlüye mesafeli, zayıfa yakın duran bir adalet anlayışı benimsedi. Bürokrasideki hantallığı, siyasetteki dar kadroculuğu açıkça eleştirirken, bunları kavga ederek değil; devlet adına “öz eleştiri” yaparak söyledi. Bu nedenle siyasete rağmen değil, siyasetle birlikte var olabildi.

Medyanın onu popülerleştirdiği iddiası da eksiktir. Çünkü o sadece iyi ilişkiler kuran değil, gerektiğinde sert de davranabilen bir yöneticiydi. Nitekim Denizli Gazeteciler Cemiyeti Lokalini 15 gün kapatacak kadar net tavır almaktan çekinmemişti. 

Weber’in “karizmatik otorite” tanımına en çok yaklaşan bürokratlardan biriydi. Çünkü gerektiğinde kendi sınıfsal pozisyonunu bile göz ardı edebiliyordu. Modernleşmenin yerel ile merkez arasında açtığı yarıkları da çoğu zaman merkeze rağmen doldurmaya çalıştı. Bu yüzden halkın hafızasında bir vali değil, “devlet ile toplum arasında köprü” olarak yer etti.

Yazıcıoğlu yönetim modelinin ve tarzının, hem döneminin hem de günümüzün paradigmalarıyla eleştiriye açık yönleri başka bir yazı konusu olabilir.  

Gelelim asıl soruya: 

1- Döneminde neden bu tarz bir vali daha ortaya çıkamadı. Bu bir başka yazı konusu olabilecek derinliktedir. 

2- Bugün Recep Yazıcıoğlu gibi bir valiyi sistem taşıyabilir mi? Net cevap: Hayır.

Bugün medya önünde yüksek tonda konuşan, siyaset kurumunu eleştiren, yerel aktörlerle radikal şekilde çatışan, yetkisini genişleten bir valinin görevde uzun süre kalması neredeyse imkânsızdır. Siyasi denge, medya düzeni, bürokrasi kültürü ve kamu yönetimi anlayışı artık bambaşka bir zeminde yükseliyor.

Ama bu “Yazıcıoğlu modelinin tamamen imkânsız” olduğu anlamına gelmez.

Devlet, sahada hızlı reaksiyon veren, halkla temas kuran, krizi doğduğu yerde çözmeye çalışan bürokratlara bugün de ihtiyaç duyuyor. Yazıcıoğlu tarzı bir kamu yönetimi yaklaşımı; halka yakınlık, adalet duygusu, güç odaklarına mesafe ve kriz anında etkili inisiyatif alma gibi unsurlarla modern kamu yönetimi için hâlâ değerli bir model sunuyor.

Yapılması gereken, bu modeli bir kişiye indirgemek değil; kurumsallaştırmaktır. Böylece efsanelerle değil, sürdürülebilir bir yönetim kültürüyle yol alabiliriz.

Ama kabul edelim: Recep Yazıcıoğlu gibi bir bürokrat kolay yetişmiyor. Bu yüzden efsaneler bazen gerçeklerin önüne geçse de, toplumun hafızasında efsaneleşmiş bir idarecinin bıraktığı iz, her dönemin insanına farklı bir ilham vermeye devam ediyor.

Yazıcıoğlu’nun yönetim anlayışını nostaljik bir anı değil, geleceğin liderlik paradigması haline dönüştürmeyi amaçlayan, bilimsel temeller üzerine oturtulmuş “Recep Yazıcıoğlu Liderlik Okulu” gibi bir uygulamanın Tokat’ta yerel yönetim öncülüğünde neden hayata geçirilmediğini, geçirilmesinin düşülmediğini ise anlamaya benim çapım yetmiyor.

Etiketler :
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum