“Buzlar Çözülmeden: Kaymakamların Konuşulmayan Hikâyesi”
...
Türkiye'de kaymakamlar ilçenin mikro evreninde sadece devletin resmi temsilcisi değildir; aynı zamanda toplumun aynası, dileklerin, beklentilerin, hayal kırıklıklarının ve umutların toplandığı bir kapı, ahalinin doğal çözüm merkezidirler. Dışardan bakıldığında, "havalı" bir meslektir; oysa görünmeyen, ölçülemeyen bir yükün ağırlığını omuzlarında taşırlar.
Devlet-toplum ilişkisinin en hassas noktasında, otorite algısının merkezinde ve hatta merkezî yönetim ile çevre arasındaki o kaçınılmaz gerilimde, kaymakam devletin canlı temsilcisi konumundadır. Bu görevin gerektirdiği sorumluluk, sadece yasal mevzuatı uygulamakla sınırlı kalmaz; bu yükü taşıyacak derin bir tecrübe ve sarsılmaz bir psikolojik dayanıklılık gerektirir. Bu yönüyle kaymakam, hayatın "olağan akışına" aykırı, görünmez süper kahraman gibidir.
Devletin verdiği görevler, siyaset kurumunun anlık talepleri ve milletin bitmeyen beklentileri arasında sıkışıp kalırken, bir yandan da mevzuat hazretlerinin cenderesiyle boğuşarak hizmet üretmeye çalışırlar. Bu süreçte, ne yazık ki şu veya bu kesimin hedefi haline gelmek de kaderleri olur. Tüm bu profesyonel fırtınanın ortasında, bir de en temel insani ihtiyaçlarını karşılama savaşı verirler. Bu meslek, diğer riskleri bir kenara bıraktığımızda da ciddi bir ruh ve beden sağlığı bedelini ödemeyi peşinen göze almayı gerektirir.
Toplumsal olaylar patlak verdiğinde kaymakamın hedef alınması, aslında merkezin sembolik otoritesine yöneltilmiş bir dirençtir. Özellikle kurumsallaşmanın zayıf olduğu bölgelerde, devlet ile yerel güç odaklarının arasındaki rekabet, kaymakamları direkt riskli pozisyonuna iter. Öte yandan, terör örgütleri için de kaymakam, devlet otoritesini sarsmak adına stratejik ve simgesel bir hedeftir. Osmanlı’dan Millî Mücadele ve Cumhuriyete uzanan her dönemde kaymakamlar şehit olmuş; bu meslek, tarihin sessiz bedellerinden birini omuzlarında taşımıştır.
İlçede herkesin yanında görünmekten gurur duyduğu, bu yakınlığı çoğu zaman etiket ve güç gösterisi olarak kullandığı, çevresinde çok kişinin olduğu kaymakamlar, aslında ilçenin en yalnız adamları ve kadınlarıdır. İçinde bulundukları sıkışmışlık halini, taşıdıkları omuz ağrısını kimseye tam anlamıyla anlatamazlar bile. Oysa, konuşamadığın sürece yalnızlaşırsın ve sırtındaki yük kaçınılmaz olarak daha da ağırlaşır. Öylesine derin bir sessizliğe bürünürler ki, tecrübeli bir kaymakama sohbet içerisinde, "Vatandaştan gelen en absürt talep neydi?" diye sorduğumda aldığım cevap, bu yalnızlığın sessizliğini özetliyordu:
“Vatandaştan gelen her talebin başımızın üstünde yeri var.”
Bu cümledeki bitmeyen mesafeyi, görev bilinci perdesi ardındaki suskunluğu, aranıp bulunamayan duygusal boşluğu fark etmek zor değil.
Gençlik Yükü ve İnsani İhtiyaçlar
Düşünsenize, 23-24 yaşlarında gencecik bir yaşta kaymakam oluyorsunuz. Bir yanda kamu düzenini sağlamak, krizleri yönetmek, siyasi ve sosyal baskılarla mücadele etmek; diğer yanda ise gençliğin tadını çıkarmak, sevdiğinizle bir hayat inşa etmek, aile olmak, özel hayatın sınırlarını korumak gibi en temel insani ihtiyaçlarınız var.
Aynı ilçeye dışardan gelmiş, aynı yaşlardaki bir kamu görevlisinin özel hayatı varken, kaymakam için özel hayat, adeta kamu görevinin sınırları içine hapsedilir. Küçük bir ilçede görev yapan genç bir kamu görevlisiyle aynı ilçede aynı yaş gurubunda olan kaymakamın sosyal medya paylaşımları bile farklı dünyalar üzerine kuruluyor. 6 bin civarı nüfusa sahip bir ilçede görev yapan kamu görevlisi yediği içtiği mekanları, tatil içeriklerini paylaşıyor, üstelik bu içeriklere reklam bile alarak ek gelir elde ediyor. Kaymakam ise rutin işlerini paylaşabiliyor. Kanaatimce bu, bir tercih değil; görevin kaçınılmaz bir zorunluluğu oluyor. Bu bile çok ağır bir yük.
Kurumsal Destek Önerileri
Bu bölümdeki öneriler tamamen sahadaki gözlemlerime dayanmaktadır. Belki de kaymakamların böyle bir derdi yoktur ya da daha fazlası vardır.
Şahsen, kaymakamların mesleğe ilk başlangıçlarını büyük merkezlerin daha kurumsal büyük ilçelerinde yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu tür yerlerde kurumsallaşma oturduğu için, kaymakam mesleğinin başında her şeyin tek sorumlusu gibi ağır bir yükle ezilmekten kurtulur. Böylece aile kurmak gibi insani gereksinimlerini de ağır sorumluluk baskısından arınmış bir halde yerine getirme imkânı bulur ve tükenmişlik yaşamadan işini daha sağlıklı öğrenir.
Birçok gelişmiş ülkede genç yöneticiler için uygulanan “koruyucu atama dönemi” benzeri bir yaklaşım, Türkiye'de mülki idarenin uzun vadeli verimliliğini artıracak, sisteme nefes aldıracaktır. Bunun yanında, aile hayatını ve doğal olarak görev performanslarını olumsuz etkileyen sık yer değiştirmelere de kalıcı bir çözüm getirilmelidir.
Kaymakamlar, kriz, terör, baskı, denetim, ölüm tehditleri, halk baskısı gibi etkenlerle kamu görevlileri içinde en çok psikolojik yük taşıyan gruplardan biridir. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde itfaiye ve polis teşkilatlarında standart olan; profesyonel psikolojik danışmanlık birimleri, zorunlu psikolojik kontrol programları ve travma sonrası destek uygulamaları kaymakamlar için de standart olarak hayata geçirilmelidir.
Görev ve özel hayat dengesinin sağlanması için, mesai dışı törenlere ve gereksiz protokol katılımlarına düzenleme getirilmeli, kaymakamın halkla temasını azaltmadan bürokrasi yükü hafifletilmelidir.
Öte yandan, kaymakam eşleri de görev yerinde bir “toplumsal rol” sahibi olmak zorunda kalıyor ve bu durum evliliklerde büyük bir yük oluşturabiliyor. Bu sorunun hafifletilmesi için kaymakam eşlerinin kariyerlerine devam edebilmesi adına uzaktan çalışma modelleri devreye sokulabilir veya kamu kurumlarında istihdamları kolaylaştırılabilir.
Unutmayalım ki, yalnızlık algısı arttıkça ruh sağlığı da zayıflar. Toplumun kaymakamı, destekleyen devlet modeliyle algılaması açısından, onların başarılarını öne çıkaran çalışmaların desteklenmesi ve kamuoyuna sunulması da büyük önem taşıyor.
Bana göre mevcut yapı içerisinde yeni göreve atanan tüm kaymakamlar “Buzlar Çözülmeden” filmindeki deli kaymakam gibidir; buzlar çözüldüğünde içinden ne çıkacağı bilinmez, çünkü konuşmaz, içlerini dökmezler.
Kaymakamlar, öncelikle “makam” değil, “insandır”. Evlenme, aile kurma, sevgi, güvenlik, huzur, dostluk, yalnız hissetmeme gibi en temel insani ihtiyaçları görmezden gelen bir idari sistemin, sağlıklı, sürdürülebilir ve üretken olması mümkün değildir. Devlet bu görünmez kahramanların yükünü hafiflettiğinde ilçenin, kentin, ülkenin de daha iyi nefes alabilmesi için akciğerleri genişletilmiş olur.

YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.